Çoğunlukla; koyun, keçi veya dana eti, kemik suyuyla yıkanmış yarma yani buğday kırması kullanılarak hazırlanan herse, düğün yemeklerinin vazgeçilmeziydi. Büyük bakır çömleklerde gece fırına verilir, sabaha dek 8-10 saat civarı pişirilirdi. Bazen ara kontrol ile su ilavesi yapılırdı. Tabii lezzeti de buna bağlı olarak, zahmetli ve özenli hazırlığından geliyor diyebiliriz.
Herse pişip temizlendiğinde, davul ve zurna eşliğinde “Nare” melodileriyle halka duyurulurdu. Sunumunda ise, siniye yayılan herse ortasına eritilmiş tereyağı havuzu oluşturulur kaşıkla yenirdi.
Herse, özellikle yeni kurulmuş ailelerde “güç” ve “dayanıklılık” simgesi olarak büyük topluluk sofralarında yer alırdı. Adak/ hayır etkinliklerinde “zora düşeni kurtaran” özel bir yemek olarak anılırdı.
Mevlevî Kültürü ve Mevlana Döneminde Herse
Herse Mevlana döneminde de karşımıza çıkmakta. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin “Fihi Mâfih” ve “Mesnevi” adlı eserlerinde “Herse” ismi geçer; Mevlevî dergâhlarının “herise/herse” olarak adlandırdığı bu yemek, ritüel ve zikir sofralarında yer alıyordu. Yani dini ritüellerde de kendine yer bulmaktaydı.
Osmanlı’da Tarih Kokan Bir Yemek : Herse
Herse, Anadolu ve Balkanlarda uzun yıllar boyunca bilinmiş ve tüketilmiştir. Osmanlı’ya geldiğimizde ise bu yemeğin kırsalın sınırlarını aşarak, şehirli halk sofrasına da taşındığını görüyoruz. Özellikle Anadolu’nun doğu, kuzeydoğu ve güneydoğu bölgelerinde, buğday temelli sıcak yemekler arasında öne çıkar herse.