Tatar: “Çözüme hazırsanız önce iş birliğini öğrenin” Tatar: “Çözüme hazırsanız önce iş birliğini öğrenin”

Arıklı'nın “Yarın bir federasyon kurulursa işgal rejiminin verdiği ev ve araziler ne olacak?” sorusuna cevap veren Erhürman, bu gibi soruların Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde federasyonu savunan adaylara yöneltilmesinin doğal olduğunu belirtti.

Erhürman, federasyonun kurulması halinde bunun bir anayasasının da olacağını ve bu anayasada mülkiyet konusunun net biçimde düzenleneceğini kaydetti. “Bu anayasa referandumlarla halk tarafından kabul edilirse, tüm yurttaşlar için bağlayıcı olur,” diyen Erhürman, anayasa kapsamı dışında dava açılamayacağını, açılırsa da reddedileceğini vurguladı.

Erhürman, esas zor sorunun ise bugünkü çözümsüzlük ortamında öngörülemezliği artıran ve hukuku siyasete alet eden yaklaşımlarla nasıl baş edileceği olduğunu belirtti. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun varlığının dahi çözüm iradesinin uluslararası hukuk zemininde önemli bir argüman olduğunu söyledi.
Erhürman'ın yazılı açıklamalı cevabı şu şekildeydi;

“Yarın bir federasyon kurulursa işgal rejiminin(!) kendilerine verdiği ev ve arazileri tutanların, tuttuğu ev ve araziyi satanların ve bunları satın alanların durumu ne olacak? Bence Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, Federasyonu savunan iddialı adaylarımızdan Tufan Hocanın cevaplandırması gereken soruların başında bu geliyor.”

Sn. Arıklı yukarıya aynen ve tırnak içinde aldığım cümlelerle (dolayısıyla "işgal rejiminin!" sözcükleri de Sn. Arıklı'ya ait) bu soruyu bana yöneltmiş.

Yanıtı şu: Bir federasyon olursa, onun bir anayasası da olur. Bu anayasada mülkiyet konusu da düzenlenir. Bu anayasa referandumlarda kabul edilirse, oradaki düzenlemeler federasyonun tüm yurttaşlarını bağlar. Dolayısıyla oradaki düzenlemelerin kapsamı dışında bir iddiayla, hiçbir kişi başka bir kişiye dava açamaz, başka bir kişi hakkında polise şikayette bulunamaz. Dava açılır veya şikayette bulunulursa anayasa çerçevesinde reddedilir.

Yanıt basit görüldüğü gibi. Ama bırakın federasyonun kurulmasını, "çözümsüzlük çözümdür" demekten vazgeçilip Kıbrıs Türk halkının defalarca kanıtlanmış çözüm iradesi çerçevesinde çözümü konuşmaya başlamak ve uluslararası hukukun kapsamı içinde hareket etmek dahi mülkiyet konusunda uluslararası alanda rahatlıkla savunulabilir bir pozisyon, bir öngörülebilirlik yaratır.

Taşınmaz Mal Komisyonu bunun en açık göstergesidir.

Esas zor soru, içinde bulunduğumuz koşullarda, bir taraftan "çözümsüzlük çözümdür, yörüyün da gorkmayın" diyenlerle, diğer taraftan hukuku siyasetin enstrümanı haline getirenlerin yarattığı öngörülemezliğin ve bin bir türlü sorunun içinden nasıl çıkılacağı!

Şu anda uğraşmak zorunda kaldığımız da bu zor soru değil mi zaten?!