Peki ya üretimin özü, yani nihai ürüne giden yolun çekirdeği? Belki de ona gerektiği kadar çok önem vermiyoruz. Medyanın da tohumculuk ve üretim içeriklerine bu denli dikkat kesilmeyişiyle, tüketiciler olarak üretim safhasından da uzak kalıyoruz. Bu içerikte tohumculuğu, tohum türlerini ve tarımla ilişkisini birlikte ele alıyoruz.
Tohum nedir?
Tohum, çiçekli bitkilerin üreme organı olan ve döllenme sonrası oluşan, yeni bir bitki oluşturabilecek yapıdır. Botanik açıdan embriyo (gelişmemiş bitki), besin dokusu (endosperm ve perisperma) ve koruyucu tohum kabuğundan (testa) oluşur.
Gündelik hayatta tükettiğimiz birçok şey aslında tohumdur: buğday rüşeymi, fındık, badem, ceviz, mısır taneleri, hatta kahve çekirdekleri… Günlük beslenmemizin çoğu, farkında olmasak da tohumdan gelir.
Açık tohumlular
Tohumları bir meyve veya yumurtalık tarafından sarılmamış, yani açıkta bulunan bitkilerdir. Genellikle kozalak pulları arasında gelişirler ve iğne yapraklı, her dem yeşil türlerdir.
Örnekler: çam, sedir, ladin, ardıç, ginkgo.
Özellikleri:
-
Gerçek çiçekleri yoktur.
-
Kozalak taşırlar.
-
Otsu formları bulunmaz, genellikle odunsudurlar.
-
Rüzgârla tozlaşma yaygındır.
Kapalı tohumlular
Tohumları, çiçeğin dişi organı olan yumurtalık tarafından sarılan ve genellikle meyve içinde gelişen bitkilerdir. Günlük hayatımızda tükettiğimiz meyve ve sebzelerin büyük çoğunluğu bu gruptadır.
Örnekler: buğday, pirinç, mısır, elma, armut, domates, fasulye.
Özellikleri:
-
Gerçek çiçek yapısına sahiptirler.
-
Yumurtalık döllenme sonrası meyveye dönüşür.
-
Hem otsu hem odunsu türleri vardır.
-
Tozlaşma; rüzgâr, böcek, kuş veya suyla gerçekleşebilir.
Yerelin üretim gücü: atalık tohumlar
Atalık tohumlar, yerli ve doğal genetik yapısını koruyan, kuşaktan kuşağa aktarılmış tohumlardır. Çevresel koşullara dayanıklıdırlar, kendi kendine döllenebilirler ve aynı kalitede ürün verirler. “Atalık tohum verimsizdir” düşüncesi bu nedenle doğru değildir.
Bu tohumlar, Anadolu’nun bereketli geçmişinden gelen bir mirastır. Tuzluluk, sıcaklık, soğuk gibi stres koşullarına dayanıklı olmaları onları sürdürülebilir tarımın temel taşı yapar.
Geleceğe miras: tohum bankaları
Yerel tohumları korumak amacıyla kurulan tohum bankaları, genetik çeşitliliği muhafaza eder. 1990’lı yıllardan itibaren yaygınlaşan bu kurumlar, gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşır. Türkiye’de de birçok bölgede bu amaçla tohum bankaları kurulmuştur.
Bu sayede, hibrit ve yabancı tohumlara bağımlılık azalırken, Anadolu’nun genetik zenginliği gelecek nesillere taşınmaktadır.
Tüketim çağında hibrit tohumlar
Hibrit (F1) tohumlar, iki farklı türün kontrollü olarak melezlenmesiyle elde edilir. Amaç; yüksek verim, hastalık direnci ve hızlı olgunlaşmadır. Ancak hibrit tohumlardan elde edilen ürünlerin tadı ve kokusu genellikle atalık tohumlar kadar güçlü değildir.
Ayrıca hibrit tohumlar kısırdır; bir sonraki sezonda yeniden aynı verimi sağlamazlar. Bu da çiftçiyi sürekli yeni tohum almaya bağımlı hale getirir.
tohumlarda genetik mühendisliği: GDO
GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma), bir organizmanın genetik yapısına laboratuvar ortamında müdahale edilerek belirli özellikler kazandırılmasıdır. GDO’lu tohumlar, örneğin zararlılara veya kuraklığa karşı daha dirençli hale getirilebilir.
Tarihsel olarak:
-
1983’te ilk GDO’lu bitki (tütün) üretildi.
-
1994’te “Flavr Savr” domatesi ticari olarak satıldı.
-
1996’dan itibaren Bt mısır ve Roundup Ready soya gibi ürünler dünya genelinde yaygınlaştı.
Türkiye’de ise 2010’da çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile GDO’lu tohum üretimi yasaklanmıştır.
Sonuç: Geleceğin tohumu
Tohum; geçmişin birikimini, bugünün emeğini ve geleceğin gıda güvenliğini bir araya getirir. Yerel üretim, doğal çeşitlilik ve bilinçli tüketimle desteklenmediği sürece tarımın sürdürülebilirliği tehlikeye girebilir.
Gerçek bereket, köklerine sahip çıkan üretimle mümkündür.