İzmir'de 'Gezici Açıkhava Film Günleri' ilçelere yayılıyor İzmir'de 'Gezici Açıkhava Film Günleri' ilçelere yayılıyor

Antik Mısır’da hem erkekler hem kadınlar, altın ve değerli taşlarla süslenmiş küpeler takarak zenginlik ve sosyal statülerini sergilerken, aynı zamanda bu takıların koruyucu ve iyileştirici gücüne de inandılar. Arkeolojik bulgular, kulak delmenin bilinen ilk örneklerine bu dönemde rastlandığını ortaya koyuyor.

Antik Roma’da askerler, cesaretin ve savaşta gösterilen başarının simgesi olarak küpe takarken, Maya, Aztek ve Yerli Amerikan kültürlerinde deniz kabukları, kemik ve taşlardan yapılan küpeler dini törenlerde ve ruhani temsillerde kullanıldı.

Hindistan’da kulak delme, özellikle çocukluk döneminde gerçekleştirilen bir geçiş ritüeli olarak görülüyordu. Ayrıca bu uygulama, zenginlik tanrısı Kubera ile ilişkilendirilerek ruhsal aydınlanmaya ulaşmanın da bir yolu olarak kabul edilmekteydi.

Bazı akademik çalışmalarda, kulak delmenin doğurganlık ve evlilikle de ilişkilendirildiği, aynı zamanda kötü ruhları uzaklaştırmak ve kişiyi korumak amacıyla da kullanıldığı öne sürülüyor.

Orta Çağ’da ise kulak delme uygulaması, özellikle Hristiyanlık etkisiyle bedensel sakatlama olarak görülüp azalmaya başladı. Ancak Rönesans döneminde, zenginler arasında yeniden yaygınlaştı. Altın, inci ve değerli taşlarla süslenen küpeler, bu dönemde yeniden gösterişli bir statü simgesi haline geldi.

20. yüzyılda kulak delme, gençler ve yetişkinler arasında hızla yaygınlaşarak sadece kulak memesini değil, kıkırdak gibi farklı bölgeleri de kapsayan bir moda ve kendini ifade biçimi haline geldi. Gelişen sağlık ve hijyen koşulları sayesinde, işlem çok daha güvenli hale geldi ve geniş kitlelerce benimsenmeye başladı.

Günümüzde kulak delme, moda, kişisel ifade, kültürel miras ve geleneksel anlamların bir arada bulunduğu çok yönlü bir uygulama olarak varlığını sürdürüyor.