Son yıllarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanan hiçbir doğal afet, hiçbir sismik hareket, adanın vicdanını ve kurumlarını, kronikleşen bu yolsuzluk belası kadar derinden sarsmadı.
Güvenin Molozları
Yolsuzluk, sadece birilerinin haksız kazanç elde etmesi meselesi değildir. Yolsuzluk, bir ulusun ortak kaynaklarını çalmak, geleceğini ipotek altına almak demektir.
Baksanıza: Hangi konuyu açarsak açalım, tartışmanın ucu dönüp dolaşıp aynı yere çıkıyor.
Ekonomik Kriz mi? Enflasyon cepte yanıp biterken, kamu kaynaklarının şaibeli ihalelerle, usulsüz kredilerle, siyasi kayırmacılıkla israf edilmesi.
Altyapı Sorunları mı? Yolların, okulların, hastanelerin eksikliği; çünkü o bütçeler birilerinin kasasına aktarıldı.
Adalete Güvensizlik mi? Yüksek makamların kararlarının liyakate değil, belli çevrelerin siyasi veya mali çıkarlarına göre şekillendiği inancı.
Halk, artık devletin kendisini temsil ettiğine inanmıyor. Deprem, binayı yıkar, ama yolsuzluk, binanın mühendislerine, ustalarına, temel atanlarına olan güveni sıfırlar. İşte bu, en büyük yıkımdır. Zira toplumun çimentosu olan güven duygusu bir kez paramparça olduğunda, o toplumu yeniden bir araya getirmek, yıkılan binayı yeniden yapmaktan çok daha zor ve maliyetlidir.
Siyasi Etik İflası
KKTC’de yolsuzluk, artık münferit olaylar dizisi değil, sistemin bir işletme biçimi haline gelmiş durumda. Kim koltuğa oturursa otursun, eski alışkanlıklar hızla geri dönüyor. Bu durum, bize siyasetin ahlaki iflasını gösteriyor.
Siyasetçiler, birer kamu hizmetkarı olmaktan çıkıp, belli sermaye gruplarının, belli ailelerin tahsilat memurları gibi hareket ettiğinde, halkın sesi sistemin gürültüsünde kaybolur. Gençlerimiz neden adayı terk ediyor? Sadece daha iyi maaş için mi? Hayır. En büyük neden, bu çürümüş düzende liyakate, dürüstlüğe ve emeğe yer olmadığı hissidir.
Yolsuzluk, bu adada gençlerin umudunu, emeklinin maaşını, esnafın alın terini çalan en büyük hırsızdır.
Yeniden İnşa: Kararlılık ve Şeffaflık
Bu görünmez depremi durdurmak için ne bekliyoruz? Uluslararası raporlar, Avrupa Birliği, hatta kendi içimizdeki vicdanlı sesler bizi defalarca uyardı.
Tek bir çıkış yolu var: Sıfır Tolerans.
Şeffaflık Yasaları: Kamu ihaleleri, özelleştirmeler ve siyasi kararlar, tam anlamıyla cam fanus içinde yapılmalıdır.
Bağımsız Yargı Güçlendirmesi: Yargı, siyasi baskıdan arındırılmış, yolsuzluk dosyalarını sonuna kadar götürme cesaretine sahip olmalıdır.
Siyasi Etik: Siyasi etik yasası derhal çıkarılmalı, mal varlığı beyanları dürüstçe incelenmeli ve denetlenmelidir.
Unutmayalım ki, bir ülkeyi gerçek anlamda sarsan, fay hatları değil, ahlakın ve adaletin çatlamasıdır. Bu sarsıntıyı durduramazsak, binalarımız sağlam kalsa bile, cumhuriyetimizin temelleri yerle bir olacak. Vakit, artık laf değil, gerekeni yapma vaktidir.




