Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan görevden alınan Müsteşar Tahir Serhat, bugün akşam bir haber kanalının canlı yayınına telefonla bağlanarak ülkeyi ayağa kaldıran bir iddia ortaya attı:
“İnsan ticaretini önlemek istediğim için görevden alındım.”
Bu söz, ülkede zaten kaynayan kazanı taşırdı.
Ama şimdi kamuoyu olarak yanıt bekleyen çok daha ağır sorular var:
Görev süresince kaç kişi ülkeye girdi?
Madem insan ticaretine karşı mücadele ediyordu, rakamları ilk bilen kişi o değil miydi?
Bu ülkeye kimler, hangi vizelerle, hangi şirketler aracılığıyla sokuldu?
“Önlemek” dediği şey bu muydu?
Eğer önlemekten kastı yalnızca “uyarmak” ise,
nerede yazılı raporlar?
Nerede polise iletilen bilgiler?
Nerede kamuoyunu koruyan tek bir adım?
Bu sistem kimlerle birlikte yürütülüyor?
Eğer bir “sistem” varsa, o sistemde kimler var?
Bakanlık bürokrasisi mi?
Aracı şirketler mi?
Siyasetçiler mi?
Polis mi?
Kim?
Bu soruyu ortaya atan kişinin kendisi bile bir parçası mıydı, yoksa dışarıdan mı izledi?
Neden bugüne kadar hiç ses çıkarmadı?
Bir insan, “ben insan ticaretine karşı çıktım” diyorsa,
neden görevdeyken tek bir açıklama yapmadı?
Neden bir gün bile kamuoyunu uyarmadı?
Sessizlik bir tercih miydi, baskı mıydı?
Neden istifa etmedi?
Eğer iddiası doğruysa,
“Bu nedenle görevden alma” kararını bekleyip de konuşmak,
etik midir?
Sorumluluk mudur?
Yoksa ancak koltuk elden gidince ortaya atılan bir “son çare” iddiası mı?
Kamuoyu cevabı hak ediyor
Ortaya atılan bu iddia, basit bir siyasi tartışma değildir.
Bu, ülkeye kimlerin sokulduğunu, hangi mekanizmaların işlediğini,
ve “insan ticareti” gibi en ağır suçlardan birine devletin nasıl yaklaştığını ilgilendiren bir meseledir.
Serhat’ın açıklamaları, eksik, yetersiz ve çok geç yapılmış açıklamalardır.
Ama yine de soruşturma zorunludur.
Topuz Gazetesi olarak soruyoruz:
Eğer bir suç örgüsü varsa, kim korudu, kim sustu, kim izin verdi?
Ve Tahir Serhat, bu zincirin neresinde duruyor?