KÜLTÜR SANAT

Saraydan Sofraya: Baklavanın Altın Yolculuğu

Dünyanın en tanınan tatlılarından biri olan baklava, sadece ağızda dağılan lezzetiyle değil, taşıdığı kültürel ve tarihsel yükle de dikkat çekmektedir

Baklavanın tarihçesine baktığımızda kökeni üzerine farklı görüşler bulunsa da, genel kanı Osmanlı saray mutfağında şekillendiği yönündedir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı arşivlerinde, 17. yüzyılda Ramazan ayında yeniçerilere “Baklava Alayı” ile ikram edildiğine dair belgeler mevcuttur. Bu da, baklavanın sadece bir tatlı değil, aynı zamanda bir devlet geleneği haline geldiğini göstermektedir. Ancak baklavanın tarihini daha da geriye götüren araştırmacılar da vardır. Örneğin, Antik Yunan’da kat kat hamurun arasına bal konularak yapılan bir tatlıdan söz edilir. Bu tatlının zamanla Orta Doğu mutfaklarında evrimleşerek bugünkü halini aldığı da göz önünde bulundurulur.

Kültürel bağlamda ise baklava; bayram sofralarının vazgeçilmezidir. Ramazan ve Kurban bayramlarında evlerde ya da misafirliklerde ikram edilmesi neredeyse gelenekselleşmiştir. Ayrıca düğünlerde, doğumlarda, özel günlerde ya da misafir ağırlamada sunulması, onun sadece bir tatlı değil, aynı zamanda bir misafirperverlik simgesi olduğunu da göstermektedir.

Uluslararası düzeyde ise baklava, birçok ülke arasında kültürel bir sahiplenme yarışına da sahne olmuştur. Türkiye, 2013 yılında baklavayı UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne kaydettirmiştir. Bu gelişme, tatlının Türkiye ile ne kadar özdeşleştiğinin güçlü bir göstergesidir.

Her bölgenin kendine has baklavası vardır: Gaziantep Baklavası (İncecik yufkalar, bol fıstık ve sade yağla hazırlanır. ) Türkiye’de coğrafi işaret almıştır, Şöbiyet (İçine kaymak eklenen baklava türüdür) ,Cevizli Baklava (İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde daha yaygındır), Havuç Dilimi, Bülbül Yuvası, Saray Sarması gibi çeşitler ise hem görsel sunum hem de malzeme açısından zengindir.