Ülkede sahte diplomayla edinilmiş unvanların, bazı kritik pozisyonlara kadar uzandığı yönündeki iddialar, kamuoyunda derin yankı uyandırıyor. Özellikle kamu kurumlarında görev yapan bazı kişilerin eğitim belgelerinin doğruluğu sorgulanırken, yargı sürecindeki yavaşlık ve sessizlik tepkilere neden oluyor.
“Yalnızca birkaç kişinin değil, sistemin bütününü sarsan bir düzenle karşı karşıyayız” yorumunu yapılıyor. Sahte diploma dosyalarının üzerinin kapatılması, soruşturmaların geciktirilmesi ve bazı isimlerin korunması, halkın adalete olan güvenini zedeliyor.
Eğitimdeki bu çürüme yalnızca sahte belgelerle sınırlı değil. Yükseköğretim Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) tarafından tanınmayan, ancak hâlâ faaliyet gösteren bazı özel kurumların da öğrencilere geçersiz diplomalar verdiği iddia ediliyor.
Bu kurumların bazıları, resmî izni olmamasına rağmen “uzaktan eğitim” veya “uluslararası akreditasyon” adı altında yüzlerce öğrenciden kayıt ücreti topladı. Öğrenciler mezun olduklarında diplomalarının hiçbir kurum tarafından tanınmadığını öğreniyor; yatırdıkları paraları geri almak içinse muhatap bulamıyor.
Denetim eksikliğinin en çarpıcı örneklerinden biri, son dönemde sıkça gündeme gelen Netkent Akdeniz Araştırma ve Bilim Üniversitesi oldu. YÖDAK’ın öğretime başlama iznini 2018’de iptal ettiği kurumun, buna rağmen yıllarca öğrenci kaydettiği ve uzaktan eğitim verdiği iddia ediliyor.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) da Türkiye’de denklik verilmediğini resmen açıklamıştı. Buna rağmen birçok öğrenci, “mezuniyet” umuduyla büyük meblağlar ödeyip bugün ne diploma alabiliyor ne de yetkililere ulaşabiliyor.
Kısacası, sahte diplomalarla büyüyen bu tablo, yalnızca bireysel mağduriyetlerin değil, ülke çapında bir güven krizinin simgesi haline gelmiş durumda. Gerçeklerin ortaya çıkması, yargının harekete geçmesi ve yükseköğretimde şeffaf denetimlerin başlatılması artık kaçınılmaz görünüyor.